22.12.2008

Kadınlar Futbol Ligi 3. Hafta Sonuçları




Kadınlar 1. Ligi 3. hafta karşılaşmaları 21 Aralık Pazar günü oynandı
Sonuçlar şöyle:

Mersin Camspor 0 - 3 Sakarya Yenikent Güneşspor
Yalıspor 1 - 2 Mersingücü Cengiz Topelspor
Zeytinburnuspor 1 - 3 Kartalspor
Gazi Üniversitesispor 2 - 1 Bucaspor
Konak Bel. 0 - 1 Trabzonspor A.Ş.

Bu sonuçlara göre geçen yılın şampiyonu Gazi Üniversitesispor 9 puan ve averajla liderliğini korurken, 3'te 3 yapan diğer takmlardan Sakarya Yenikent Güneşspor 2. , Trabzonspor A.Ş. 3. olarak haftayı tamamladı.

30.11.2008

Ucuzculuk


Rakip 9 kişi kalmış...
Üstelik kırmızı kartlar saçma sapan...
3-1 galipken top sektirmek nedir?
Ben kendimi bildim bileli top sektiriyorum - ki yetenek özürlüyümdür.
Hani Ronaldinho'nun yaptığı gibi güzel bir hareket yapsan anlarım da bu cidden ayıp oldu.
Nasıl böyle bir şeye tenezzül eder ben anlayamıyorum...

Derbiler Kazanılıyor

Fenerbahçe derbi maçlarını kazanıyor. Aragones rahatlıyor. Bu Fenerbahçe için iyi mi oluyor kötü mü oluyor bilinmez ama en azından taraftarın gözünde artı puanlar geliyor.
Fenerbahçe kaybetseydi Aragones'in de Guiza'nın da işi bundan sonra bayağa zor olacaktı. Zira öyle gol kaçar mı?

Beşiktaş kaybetti, oyuna Holosko'suz başlamak Musta Denizli'nin başına bela oldu. Korkaklıkla bile suçlandı. Fenerbahçe defansının arkasına atılan her topun tehlike oluşturduğunu düşünürsek Holosko'nun olmayışı ya da oyuna geç dahil olması Fenerbahçe için avantaj oldu. Tek önliberolu Fenerbahçe de Beşiktaşın avantajıydı.

Beşiktaş'ın defans göbeği kötü tamam da Fenerbahçe savunması da bu maç pek iyi sayılmazdı. Kalecilerin asistleri zaten her şeyi ortaya koydu.

Cisse'nin ilk sarısı bence de doğru değildi. Galatasaray-Hacettepe maçını izledikten hakem hatalıydı demek ayıp olacak. O yüzden bu konuda çok yorum yapmayacağım.

Burcu Esmersoylu Açılış




Bu yıl Kadınlar 1. Ligi'nin başlama vuruşunu Burcu Esmersoy yaptı.


Kadın futbolunun tanıtımı ve geliştirilmesi konularında elçilik görevini üstlenen Esmersoy, Kartal Bulvar Stadı'nda oynanan Maltepe Yalıspor - Sakarya Yenikent Güneşspor karşılaşmasını başlattı.



Burcu Esmersoy'un varlığı da medyanın Kadınlar Futbol Ligi'ne ilgi göstermesine yetmedi maalesef.




TFF Bayanlar 1. Ligi ilk hafta sonuçları şöyle:


Bucaspor - Mersingücü Cengiz Topel Spor: 1-0


Gazi Üniversitesi - Kartalspor: 7-0


Mersin Cam Spor - Trabzonspor: 2-4


Yalıspor - Sakarya Yenikent Güneşspor : 1-2


Zeytinburnuspor - Konak Belediyesi: 0-4

18.11.2008

Kadınlar Futbol Ligi Başlıyor

Kadınlar Futbol 1.Ligi 23 Kasım'da başlıyor. Bu yıl 10 takımdan oluşan Kadınlar 1. Lig'inin geçen yıldan farklı bir statüsü olacak. Hatırlarsanız geçen yıl tek kategoride bir lig mevcuttu ve 5 gruptan oluşuyordu.

Diğer takımlar ne olacak derseniz, onlar da Kadınlar Bölgesel Ligi'nde mücadele edecekler. Bu uygulamayla 10-0 biten maçların önüne geçmek ve daha keyifli bir futbol izlettirmek hedefleniyor. Bence çok doğru bir uygulama. Kadın futbol takımları arasında gerçekten büyük güç farklılıkları olabiliyor. Her hafta farklı skorlarla mağlup olmak yerine bölgesel ligde olmayı oyuncular da tercih edeceklerdir.

1. Lig'de bu hafta sonu oynanacak maçların programı şöyle:

23.11.2008 13:00 Bucaspor - Mersingücü Cengiz Topelspor
23.11.2008 13:00 Gazi Üniversitesispor - Kartalspor
23.11.2008 13:00 Mersin Camspor - Trabzonspor A.Ş.
23.11.2008 14:15 Yalıspor - Sakarya Yenikent Güneşspor
23.11.2008 14:15 Zeytinburnuspor - Konak Bel.

6.11.2008

İdman Sahası


Celtic'li oyuncular Manchester United maçına hazırlanırken...
Böyle bir yerde Sergen bile idmandan kaytarmazdı...
Onlardan da kimse kaytarmamış ki son anda Giggs'in golü olmasa United'ı deviriyorlardı...

İronik


Arsenal karşısındaki Fenerbahçe fena halde geçen yılki Fenerbahçe'ye benziyordu. Hadi abartmayalım, geçen yılın orta halli oynayan Fenerbahçe'sine diyelim. Oyunun boyu olması gereken uzunluğa gelmişti en sonunda. Orta sahadaki o büyük boşluk doldurulmuştu.

Maçtan önce Alex'in yokluğuna üzülenlerin sıkıntıları maçta geçmiştir sanırım. O'nun yokluğu belki de ilk defa iyi sonuç getirdi.

Takımın en iyisinin Volkan, en kötüsünün Carlos olması ise tuhaf bir ironiydi.
Volkan'ı uzun zamandır bu denli konsantre görememiştik. Galatasaray maçında da böyle oynayıp taraftara kendini affettirecek mi acaba? Yoksa ayakları yerden kesilmiş mi olacak?

4.11.2008

Kral Çıplak


20 yıl önce İngiltere'de milli formayı giyen siyahi oyuncular ölümle tehdit edilirdi.
1970'lerde bu oyuncular; beyazlar kadar iyi bir zekaya sahip olmadıkları gerekçesiyle oyun kurucu oynatılmazlardı. Fiziksel üstünlüklerinden dolayı kanatlar tam onlara göreydi.
Bugünlerde İngiltere'de siyah oyuncu oranı %20.
Siyahi antrenör oranını merak eden var mı? Alt ligler dahil olmak üzere teknik direktör ve antrenör oranı sadece %1.
Premier Lig tarihinin siyahi teknik direktörü bu sezon başında Blackburn Rovers'ın başına getirilen Paul Ince oldu. Yıl 2008...
Nedense bu tablo bana, günümüz iş hayatında erkeklerle kadınlar arasındaki iş dağılımını hatırlattı ya neyse.
Futbolu yönetenler bir yandan ırkçılığa karşı kulüplere ceza yağdırırken diğer taraftan bilerek veya bilmeyerek kendi elleriyle ayrımcılık yapmıyorlar mı? Ya da bu yıllardır bilinçaltına işlemiş değer yargılarının basit bir sonucu mu? İkinci şık daha mantıklı gibi gözüküyor.

31.10.2008

Yağmurlu Bir Gün


Roma Olimpiyat Stadı...
Roma-Sampdoria maçında top Totti'nin ayağında...
Çok kahramanvari bir fotoğraf olmuş.

30.10.2008

Form Dolduralım


En çok T.C kimlik numarası istemelerini sevdim.

Yine Mi?

Ersun Yanal'ın çalıştırdığı tüm takımlarda bir mağlubiyet serisi yaşanırdı.
Denizlispor'da, Ankaragücü'nde, Manisaspor'da - ki orada bitmek bilmemişti- görmüştük bu senaryoyu.
Hatırlarsanız Gençlerbirliği'inin galip gelemediği 8 maçlık seri olmasa o yıl şampiyon olabilecek kadar puan toplayacaklardı.
Medya bu durumu erken form tutmaya bağlarken, Yanal sakatlıklar ve dar kadroya bağlamıştı. İkisi de sebep olabilir de sorun çözümünün olmamasıydı bence.
Trabzonspor son 3 maçını kazanamayınca aklıma o günler geldi. Bir futbolsever; umarım yine aynı şeyler yaşanmaz demekten başka ne yapabilir ki?

19.10.2008

Kazanma İhtimali

Kocaelispor-Fenerbahçe maçının ilk yarısı bittiğinde kendi kendime bu takımın maç kazanma ihtimali yok ki dedim. Ben niye hala bu takımı izlemekte diretiyorum diye kızdım kendime.

İkinci yarı bomboş ve kopuk bir orta saha. Tam iyi oynarken kenarıya alınan Kazım.
Güzel işler yapmaya başlamış ve gol atmışken doğru kulübeye denilen Uğur Boral.

Yerine kulübenin en defansifinden Deniz Barış. Üstelik bu sezon daha hiçbir maçta ayağına top değmemişken.

Takımın en elle tutulur Güiza-Semih-Alex iken, bu içlünün birbirleri arasndaki mesafe kaç metreydi? Nasıl birlikte oynayıp faydalı olacaklardı ki?

Arsenal maçını düşünmek istemiyorum ki...

2.10.2008

Değişim İstikrarı


Fenerbahçe'nin geçen yıl en çok eleştirdiğimiz yanı, Türkiye'de kendi ispatlamak isteyen yerli oyuncuları transfer etmemesiydi. Türkiye liginde alınan sonuçların taraftarı tatmin etmemesini buna bağlıyorduk. Avrupa'da her şey yolundaydı. Kendine Avrupa piyasasında yer edinmeye çalışan bir teknik direktör ve Avrupa'ya transfer olmak ya da kendilerini tekrar kanıtlamak isteyen oyunculardan kurulu bir takım vardı. Şampiyonlar Ligi'nde beklentiler fazlasıyla gerçeğe dönüşmüş çeyrek final oynanmıştı.

Süper Lig şampiyonluğunun son haftalarda kaybedilmesi miydi Aziz Yıldırım'ı bu kadar kızdıran bilemiyorum. Her şey bir anda değişiverdi. Yıllardır milli takım çalıştıran, hedefleri olmayan bir teknik direktör, Josico gibi futbolunun son dönemlerini yaşayan transferler...

Ya da Emre gibi Avrupa'da olmamış, Türkiye'de doygunluk noktasına ulaşmış bir oyuncu...
Olmayacağı çok belli.
Olması için ekstra bir şeyler gerekli.

1.10.2008

Sistemin Çöküşü


Amerika'nın ekonomi sistemi çökmüş, harıl harıl çözüm arıyorlar. Hepimizin gözü, kulağı, mouse'u gelecek çözümden ümit bekliyor. Aynı gün gördük ki, hayatımızın en önemli değişkenlerinden bir diğeri Fenerbahçe'nin de sistemi benzer bir çöküş içerisinde.

Aragones, geçen yıl Zico'nun oynattığı sistemle devam etmeye çalışıyor. Ligde, şampiyonlar liginde aldığı sonuçları malum. 2 yıldır süregelen sistem üçüncü yıla varamıyor. Ama O ısrarla devam ediyor. Zico'nun ilk yılını hatırlayın, O da kötü bir başlangıç yapmıştı. Yanlış hatırlamıyorsan 5-6 hafta sonra sistemini değiştirmiş, takım keyif vermeye başlamıştı. Şimdi sıra Aragones'te. Böyle devam edemez, Kazım çıkar Burak'ı koy, Emre'yi çıkar Uğur'u al.
Ve farkına varmanın zamanı geldi, artık Aurelio yok.

14.09.2008

Adaptasyon

Manchester City-Chelsea maçından bir görüntü...
Manchester'ın genç taraftarları takımlarının yeni sahibine adapte olmuş görünüyorlar.

Kale, Kaleci

2 sezon önce 3 tane kalecimiz vardı: Serdar, Recep ve Volkan. Recep, kötü maçlar çıkarmıştı gönderildi. Kale, Volkan'la Serdar'a kaldı. Bir dönem Volkan formsuzdu Serdar oynadı, bir dönem Serdar sakattı/formsuzdu Volkan oynadı. Buraya kadar herşey normal de bundan sonra işler çığrından çıkıyor. Sezon başında, milli takımın 2 kalecisinden biri olan Serdar takımdan gönderildi. Yerine kimse alındı mı, hayır. Neden alınmadı, kimse bilmiyor. Aziz Yıldırım FB TV'de çok güzel açıklamalar yaptı da bu konuya hiç değinmedi.

Serdar'ın menajeri takımın verdiğinden 200.000euro daha fazla para istedi diye, iki kaleciden biri takımdan gönderilir mi? Gönderilir diyelim, B planı devreye sokulmaz mı? Yarın Volkan sakatlansa, Şampiyonlar Ligi'nde Fenerbahçe'nin hali ne olur?

Volkan, geçen yıl da benzer kırmızı kartlar görmüştü. Avrupa Şampiyonası'nda dahi aynı şey oldu. Dünkü maçta, sarı kartı varken o hareketi bir insan neden yapar? Kendi yedeğinin bugüne kadar sadece Alanyaspor maçında bu takımın formasını giydiğini bilmiyor mu? Yaşananlar, Fenerbahçe başkanının bu yıl en çok sevdiği kelime olan "disiplin"le nasıl bağdaştırılıyor merak ediyorum.

8.09.2008

23 Yaşında Futbolu Bırakın!

Federasyon bu sezon Kadınlar Ligi statüsünü açıklamış. Sonuç tabi ki beklediğimiz gibi. Yine yaş problemi var karşımızda.

2008-2009 sezonunda Türkiye Kadınlar Futbol Ligi'nde (1.Lig) oynayacak oyuncuların en yaşlısı 1985 doğumlu olacak. 1984 ve daha önce doğumlular yaşı büyük kadın futbolcu statüsünde olup 18 kişilik esame listesinde en fazla 5 tane yaşı büyük futbolcu olabilecek.

Hepimiz çok iyi biliyoruz ki, bir futbolcunun en verimli zamanı 26-30 yaş arasındadır. Maalesef Türkiye Futbol Federasyonu, oyunculardan maksimum verim alınacağı yaşta onları futboldan kopmaya zorluyor. Sebebini de açıklasalar keşke...

Sahalara Döndüm!

Uzun bir ara verdim yazmaya. Ama sebebim var.
Türkiye'nin en Büyük uçak bakım hangarında uçak bakımı yapmaya başladık.
Hayatım hangarda fotosentez yapmak, evde uyumak şeklinde geçiyordu.
E tabi, bir tatili de hak etmiştim.
Geçen hafta da tatil yaptım.
Artık yazılarıma geri dönebilirim...

12.08.2008

Biraz Nostalji


Sabah işe geldim. Her zaman olduğu gibi bir bardak çay eşliğinde milliyet'in spor sayfasını okumaya başladım. Mehmet Demirkol'un yazılarını hiç atlamam, bugün salı, O'nun da yazısı var. Yine keyifle okunacak bir yazı yazmış, kendi kızının spor geleceği için kurduğu hayallerin benzerini ben de 1,5 aylık yeğenim için kurmaya çalıştığımdan olsa gerek, biraz içim burkuldu.
Konuya gireyim. Demirkol'un bugünkü yazısını okurken kendisinin 2006'da yazdığı yazı aklıma geldi. Bloğumu başkalarının yazılarıyla doldurmak istemiyorum ama hayatımda okuduğum en güzel futbol yazılarından biri olduğu için yayınlamak istedim:

"cep telefonuyla doğmuş birine, çekip gitmeyi anlatamazsınız. eskiden giden, kapıyı vurup giderdi. koşup yakalayamazsanız da biterdi. şimdi yerinizden kıpırdamadan arayıp onu ikna etme şansınız var. çekip gitmek tarih oldu artık. ya buluşamamayı anlatabilir misiniz? yağmurda ptt'nin önünde beklersiniz. o trafikte kalmıştır. yarım saat, bir saat bekler ve bin bir kara düşünceyle gidersiniz. hemen sonra o gelir, ama artık çok geçtir.

bugünün futbol yayını dünyasında bir maç için 3 ay beklemeyi 20 yaşında bir gence anlatmak da aynı bunlar gibi mümkün değil. nottingham forest-monchengladbach maçını aralık'tan mart'a kadar beklediğimi hatırlıyorum. tabii trt inşallah verir temennileriyle. tv şans eseri açıldığında "aa doğru ya bugün arsenal-chelsea maçı vardı" denilebilen bir dünyada bunu anlatabilir misiniz? efsane bordeaux-fenerbahçe maçının 90 dakika yayınlanmadığını, galatasaray-neuchatel maçının 90 dakika bittikten sonra banttan yayınlandığını. bunları bugün anlatmak da anlamak da mümkün değil.

peki stadın merdivenlerinden çıkıp, serin hava yüzünüze vururken yeşil sahayı ilk kez görmenin akıl dışı sarsıcılığını ve heyecanını anlatabilir misiniz? bugün tv ekranları, bilgisayarlar, psp, ps3, her yer yemyeşil. evet çok şey değişti. artık sarsıcı duygular yok. ama futbol daha güzel, daha mücadeleci, daha keyifli, daha büyük. ilerliyor. olmayan, azalan, uzaklık, bekleyiş, sarsıcı heyecanlar, maça ulaşmanın zorluğunun çekiciliği. isveç'te dünya kupası öncesinde, 17 yaşında tanınmamış bir yeni yetmeyken, pele'yle röportaj yapıp, literatüre brezilya dışında onu keşfeden adam olarak geçen halit kıvanç bu dünya starını canlı olarak kaç kez seyretti biliyor musunuz? sadece 13 (yazıyla on üç). kendi anlatımıyla "evinde futbola meraklı bir erkek bulunan ortalama bir ev kadını ronaldinho'yu yüz kat fazla izlemiştir".

yine halit kıvanç'ın deyimiyle 'efsaneleşme' artık çok zor. bugün bir pele adayı varsa onu lig tv'de seyredebilirisiniz. brezilya ligi naklen yayınlanıyor çünkü. artık üç ağızdan, altı kulaktan size ulaşan, şişirilmiş, ulaşılmaz efsaneler yok. ismini, cismini, ruhunu ezberlediğimiz futbolcular var. pele'nin 3 golünü evirip çevirip inanamazken, artık ronaldinho'dan her cumartesi-çarşamba o golü seyretmek istiyoruz. ve daha vahimi biz playstation'da, football manager'da ronaldinho'nun sanal vücudunu ronaldinho'dan daha iyi kullanıyoruz.
bugün mutsuzluklarını futbol üzerinden bize aktarmaya çalışanların yaşadığı, efsaneler dünyasından, herkesin futbolun her zerresine hakim olduğu yeni dünyaya geçememe krizidir. buna aldırmayın. yoksa futbol kötüye gitmiyor. futbol hiç olmadığı kadar güzel bugün. bütün sorunlarına rağmen hep ilerledi.
sadece dünya başka bir yer artık "

11.08.2008

Zinedine Zidane


Yıl 2001...

Stade de France'da Fransa-Cezayir maçı.

Bu minik taraftar da Zidane formasına Cezayir şapkası katık etmiş.

Ama maç bu kadar dostane geçmemişti. Fransa milli marşı yuhalanmış ve maç bitmeden sahaya giren taraftarlarca maç durdurulmuştu...

9.08.2008

Zinedine Zidane

O'nun için amaca giden her yol mübahtır: Dönüşler, ikili temaslar, vücut çalımları, çekiştirmeler, çalımlar, sızmalar, delip geçmeler...
En kalabalık saatte beyaz bir takım elbiseyle metroya girip üstünü hiç kırştırmadan inmeyi başaran biri gibi.
Besbelli bu Fransız'ın arkasında gözleri var.

Roger Lemerre, hayranlık içinde O'nu gelmiş geçmiş en iyi orkestra şefi olarak tanımlıyor.

Gerçekte büyük bir golcü olmak için herşeye sahip: İçgüdü, beceriklilik, güç, kesinlik, iyi zamanlama.
Ama almaktan çok vermeyi tercih ediyor ve yaşamındaki bu kişilik özelliği sahada da devam ediyor.

Kaynak: France Football, 1 Temmuz 2000

22.07.2008

Futbol Aşkına


Kadın olmak zordur deriz hep. Kadın mühendis olmak daha da zordur ama kadın futbolcu olmanın zorluklarını anlata anlata bitirebilir miyiz bilemiyorum. Düşünsenize sizinle aynı işi yapan erkekler sizin kazandığınız paranın en iyi ihtimalle yüz bin dolar fazlasını kazanıyorlar. Üstelik sizin bir iş garantiniz yok çünkü oynadığınız takım bir anda kapatılabilir.

İngiliz Milli Takımı'nın forveti Eniola Aluko iki sezon önce Charlton forması giyiyordu. Tabi ki bir transfer ücreti almıyodu. Sadece maç başına harçlık denebilecek bir miktar para eline geçiyordu. İki sezon önce Charlton erkek takımı üst sıralardan uzaklaşınca kulüp tasarruf yapmak amacıyla hemen kadın futbol takımı ve futbol akademisini kapattı. 140 futbolcu bir anda açıkta kaldı ve işin trajikomik yanı bu olayla kulüp sadece 250.000 sterlin kar etti.

Leeds United da benzer bir karar almış fakat Leeds'li oyuncular sponsor bulabildikleri için yollarına devam edebilmişti.

Problem burada işte. Kadın futbolunun ciddi bir finansal desteğe ihtiyacı var. Ama kim televizyonlarda neredeyse hiç yer bulamayan bir takıma uzun soluklu sponsor olur ki? Televizyon kanalları büyük kalabalıkları çekmeyen bu maçları neden yayınlasın ki? Üstelik maçların çok büyük bir kısmı şehir dışında naklen yayın yapabilmek için çok zor şartlara sahip sahalarda oynanıyor. Hatta kimi zaman maç günü sahaya gittiğinizde zeminin suyla kaplanmış olduğunu görüyorsunuz ve maç son anda iptal olabiliyor. Federasyonun keyfi kararları sonucu fikstüre uyulmadığı, maçların ertelendiği ve bunun herhangi bir yerde kamuoyuna duyurulmadığı durumlar o kadar çok ki.

Sadece İngiltere'de 1,1 milyon kadın futbol oynuyor. Yani bir şeyler yapmanın bu gidişi değiştirmenin zamanı çoktan gelmiş durumda.

Avrupa'da Norveç, Almanya ve İsveç'te durum nispeten daha iyi. Şu anda dünyanın tek profesyonel futbol takımı bu yıl UEFA Kupası finalisti olan İsveçli Umea. Dünyanın en iyi futbolcusu Marta da bu kulüpte oynuyor. Umea'da 13 futbolcunun sözleşmesi var ve erkekler kadar para kazanabiliyorlar. Amerika ise önümüzdeki sezon dünyanın ilk profesyonel ligini kurma çalışmaları yapıyor. Çalışmalar gerçeğe dönüşürse Avrupa'daki iyi oyuncular büyük ihtimalle Amerika'nın yolunu tutacaklar. Bu da Avrupa futbolu için tehlike çanlarını daha da kuvvetli çaldırabilir.

21.07.2008

U19 Şampiyonu İtalya

U19 Bayanlar Avrupa Şampiyonası'nda kupayı İtalya kazandı. Bu yıl on birincisi oynanan şampiyonada İtalyanlar, Parisi'nin 79. dakikada attığı penaltı golüyle Norveç'i 1-0 yendiler.

İki takımın oyuncuları da ilk defa böyle büyük bir organizasyonda final maçına çıktılar. Maçın başlarında bunun zorluğunu yaşadıkları hissediliyordu. Önce Azzurrine sakinleşti ve atakları yönlendirmeye başladı. Ardından Parisi ve Gueli sahneye çıktı. Onların yarattıkları tehlikelere cevap verebilecek bir Norveçli oyuncu maalesef yoktu.

Maçın bitiş düdüğüyle İtalya bir ilki gerçekleştiriyor ve Avrupa U19 şampiyonu oluyordu. Norveçliler için ise tarih tekerrür ediyor, tıpkı 2003'te olduğu gibi final maçından boynu bükük ayrılıyorlardı.

15.07.2008

Robinho Chelsea'ye Gidebilecek Mi?


Bu yılki transfer sezonu oyuncular için iyiden iyiye karmaşık geçiyor. Her ne kadar Platini bu konuya bir çözüm getirmeye çalışsa da oyuncu-kulüp-menajer üçlüsünü aynı anda mutlu edebilecek mi göreceğiz.

Robinho Real'den ayrılmak istiyor. Scolari'yle çalışmak rüya gibi olurdu diye demeç vermiş geçen gün. Real Madrid'in istediği rakam 60 milyon avro. Chelsea 40 milyon verebiliyormuş. Robinho gider de Real Madrid Ronaldo'yu transfer edemezse sol kanat boşta kalacak. Real de bu yüzden Ronaldo işi çözülmeden Robinho'nun gitmesine izin vermiyor, Robinho bu duruma düşmekten rahatsız tabi ki.

Buyurun bir modern kölelik hikayesi daha. Maalesef iş hayatı böyle bir şey. Sözleşme imzalıyorsanız ona uyacaksınız...

Robotlar Futbol Oynarken




8.07.2008

Tahammülünüz Var Mı?

Tahammülünüz var mı derken kimse yanlış anlamasın, tamamen tahammülsüz değiliz. Ama konu başarısızlık olunca kimseye acımayız. Anında uçururuz kellesini. Ne de olsa Fenerbahçeliyiz, bir nevi Real Madrid ekolüyüz.

Zico takımını 2. yılında şampiyon yapamadığı için evine gönderilince ben de 2000'den bu yana Şampiyonlar Ligi şampiyonu olmuş yani "başarılı" teknik direktörleri araştırdım. Kim kaç yılda başarıyı yakalamış, sabırsızlar neler yapmış göreyim istedim.

Son şampiyon Alex Ferguson artık herkesin malumu. İlk 7 yılında şampiyon olamadı. Neyseki 5 yıl sonra bir FA kupası kazandı da kelleyi kurtardı. Sonrasında tarihin en başarılı United'ını yarattı.

2007 yılının şampiyonu Ancelotti 2001'den beri Milan'da. İlk Serie A şampiyonluğunu ancak 2004'te yaşayabildi.

2006'da şampiyon takım Rijkaard'ın Barcelona'sı idi. Adamlar Rijkaard'a bile 5 yıl sabrettiler ya helal olsun. İlk 3 yılında ne lig ne şampiyonlar ligi kazanabildi. 2006'da duble yaptı. Geçen sezonki berbat durumdan sonra güle güle dediler.

2005'te turnuvaların adamı Benitez vardı malum finalde. Benitez, 2004'ten beri Liverpool'un başında. O'nun için Premier Lig şampiyonluğu hala Kaf Dağı'nın öteki tarafında. Bu yıl takımdan gönderilmesini bekliyorduk ama nedense göndermediler!

2004 belki de bu serinin tek istinası. Futbol dünyasının istisnası Mourinho, Porto'nun başında 2 yıl kaldı. İlk yılında lig şampiyonu ve UEFA Şampiyonu - bir de Portekiz Kupası var-, ikinci yılında şampiyonlar ligi şampiyonu oldu. Böylesi bir daha görülür mü bilemiyorum.

2003'te yine Ancelotti vardı sahnede.

2002'de son 10 yılın Real Madrid'de en uzun süre teknik direktörlük yapma rekorunu elinde bulunduran Del Bosque şampiyon oldu. 1999-2003 yılları arasında görevde kaldı.2000'de şampiyonlar ligi şampiyonu, 2001'de İspanya Ligi şampyionu oldu, 2002'de yine şampiyonlar ligi şampiyonu, 2003'te yine lig şampiyonu oldu.

Del Bosque'den sonra Real Madrid'e, 6 yılda 8 teknik adam uğradı. Sonuçları hepimiz biliyoruz.

2001'de Bayern Münih sahnedeydi. Ottmar Hitzfeld 1998'de göreve gelmişti. 1999,2000,2001,2002'de Bundesliga şampiyonu oldu. 2004'ün sonuna kadar takımının başında kaldı.

Şampiyonların hikayeleri böyle. Ders çıkaran birileri bulunur mu bilemem...

6.07.2008

Kadınlar Ligi Kurulsun


Blogumu takip edenler elimden geldiğince kadın futbolu üzerine yazılar yazdığımı da bilirler. Her hafta Türkiye Bayanlar Futbol Ligi sonuçlarını yayınladım bu satırlardan.

Konumuza gelelim. Erman Toroğlu perşembe günkü yazısında Bedri Baykam'la olan diyaloğunu yazmış.

"CUMHURİYET Gazetesi'nde Bedri Baykam yazmış. "Kadınlar Ligi kurulsun, gerginliğin havasını alalım. Erman Toroğlu da bu maçlara yorum yapmaktan kendini esirgemesin" diye.

Sevgili Baykam. Olsun, kurulsun, seve seve yaparım".

Diyelim Bedri Baykam Türkiye'de bir kadınlar ligi olduğunu bilmiyor. Yıllardır bu ülkede spor yazarlığı yapan Erman Toroğlu da mı bilmiyor? Bir kere bile Türkiye Futbol Federasyonu'nun sitesini tıklamamış olabilir mi?

Terliklere dikkat


Geçen sezon Süper Kupa finalinin ardından kupa törenine terlikle çıkan Roberto Carlos da eleştirilmişti. Beşiktaşlılar bu olayı saygısızlık olarak nitelemiş, Mehmet Demirkol "Şortun altına giyilebilecek en uygun şeyin terlik" olduğunu söyleyerek oyunu Carlos'tan yana kullanmıştı.

Bu defa terlik olayı Fenerbahçe'deki gibi atlatılamadı. Büyük takımların kamplarında disiplin kuralları çok sıkı uygulanır. Terlik konusundaki hassasiyeti hepimiz biliyoruz zaten. Beşiktaş'ın iki kaptanının yumruk yumruğa kavga etmesine sebep oldu bu zavallı ayak giyecekleri. Toraman'la Üzülmez'in arası 2 yıldır açıkmış. 2 yıldır takımda bu insanların arasını düzeltecek kimsenin çıkmaması da işin ilginç yanı. Futbolcuların yaptığını tabi ki onaylamıyorum ama oyuncuları kadro dışı bırakmak bana biraz kolaycılığa kaçmak gibi geliyor. O'nun yerine 2 ay PAF takımla idmana çıkma cezası verilse herkes için daha hayırlı olabilirdi.

Bu arada Sinan Engin'in Beşiktaş'taki görev tanımını bilen var mı?

Futbolun Gücü


Bu yıl hem milli takımımızın hem de Fenerbahçe'nin Avrupa serüveni için çoğumuz "film gibiydi" benzetmesi yapmıştık. Futbolla ilgili bir film yapalım desek herhalde yaşadıklarımızdan daha iyi bir senaryomuz olamazdı.

Euro 2008 bitti, ligin başlamasına henüz çok var. Ben de futbolsuz günleri, futbolsuz geçirmemek adına bu oyunla ilgili yapılmış filmleri seyredeyim dedim. Bugün Michael Apted'ın " The Power of The Game" adlı filmiyle sanat dünyasına da el atmış bulunmaktayım.

Belgesel 2006 Dünya Kupası'ndan önce başlıyor. Önce, Almanya'nın turnuvaya ev sahipliği yapmaya hak kazanması, Güney Afrikalıların üzüntüsü, ardından 2010 Dünya Kupası'nı organize etmeye hak kazanan Güney Afrikalıların yaşadıkları çılgınca sevinç anlarını görüyoruz. Sonrasında futbolun görmediğimiz yönü kendini gösteriyor. İranlı kadın futbolcuların futbola nasıl sıkı sarıldığını, İranlı kadın spor yazarının ağzından dinliyoruz. Futbol için katlandığı zorlukları, bunları yenmek için harcadığı çabaya hayran kalıyoruz. Önemsenmez, kaale alınmazken sadece stadyuma girebilmek için bile çırpınması, kabul görmeyi başarması ve yılmaması O'na olan saygımızı arttırıyor.

Amerika, Almanya, Arjantin, Güney Afrika, İran ve İngiltere’ye gidip 2006 Dünya Kupası öncesi neler yaşandığını izliyoruz. Futbolun nasıl yoksulluğa çare olduğunu, yüzlerce çocuğa umut olduğunu izlerken yüreğimiz burkuluyor.

Futbolun en çirkin yönü ırkçılığı görüyoruz belgeselde. Almanya'nın kendi ülkelerinde bununla nasıl başa çıkmaya uğraştıklarını izliyoruz.

Güney Afrika'da futbol sayesinde, Dünya Kupası sayesinde ülke içindeki ayrılıkçı düşüncelerin bir anda silindiğini görüp şaşırıyoruz. Onların şu anda düşündükleri tek şey var: Almanya'dan daha güzel bir organizasyon yapabilmek.

Neticede, pek eğlendirmese de güzel bir film. İzlemeye değer.

29.06.2008

Ryan Giggs








Kahretsin Yine Final Oynuyoruz


Almanya son Dünya Kupası'nda üçüncülükle yetinmişti. Tabi ki Almanlar için bu bir başarısızlık demekti. Berlin caddelerinde binlerce insan, aslında kaybetmiş olan takımlarını karşılamak için toplanmıştı. Bu olay, tarihte kaybeden bir takım taraftarının yaptığı en büyük sevinç gösterisiydi. Almanlar şampiyon olamamayı pek de önemsememişti.

Bu gece de Almanya kupayı kazansa da kazanmasa da Almanlar bunu çok büyük bir mesele haline getirmeyeceklerdir.

Onlar kazanmaya çoktan alışmış bir toplum. Diğer futbolseverler de Onların kazanmasına alıştılar aslında. Spor yazarı David Winner, Almanyasız bir Dünya Kupası, Darth Vader'sız bir Star Wars'a benzer" derken, olayın vehametini güzel bir benzetmeyle ortaya dökmüş.

Bir süre sonra ne kadar çok başarı kazanırsanız kazandıklarınız o kadar önemsiz bir hale geliyor diyor bir Alman sosyolog .

1974 Dünya Kupası'nı kazanan takımdan Bernd Hölzenbein'in sözleri de bunu kanıtlıyor:

"Biz üçünü defa Almanya'ya Dünya Kupası kazandırmıştık. Ama benim favorim hala 1954'teki ilk şampiyonluktur. Ben o zamanlar küçük bir çocuktum. Turnuvayı diğer herkes gibi neredeyse 10 km uzağa konmuş bir televizyondan izlemiştim. Ama o takımda oynayan herbir futbolcu benim idolümdü. 1954 küllerimizden doğduğumuzun sembolüydü. 1974 daha önemsizdi. 1990'da Alman Milli takımında kimlerin oynadığını bile hatırlamazsınız. Benzer bir durum Avrupa Şampiyonası için de geçerli. Son 10 Avrupa Şampiyonas'nın 6'sınıda final oynadık."

İnsanlar başarıya doymuş. Artık Dünya Kupası, Avrupa Şampiyonası kazanmak bile önemini yitirmiş. Belki de önemsedikleri tek şey takımlarının güzel futbol oynaması.

24.06.2008

Pardon Bilmiyorduk!


Servet'in sarı kartlarla ilgili açıklamasını duyunca şaşırsam mı, üzülsem mi kızsam mı bilemedim.
Neymiş efendim çeyrek finalde kartlar sıfırlanıyor sanıyorlarmış.
İnsan nasıl kendi oynadığı turnuvanın kurallarını bilmez anlayamıyorum.
Hadi futbolcular bilmiyor, takımda tonla yardımcı antrenör var. Onlar da mı bilmiyorlar?
Trajikomik...

Bana da Bir Milli Piyango Lütfen


Hırvatistan maçıyla ilgili en güzel yorumlardan biri Pierre Van Hooijdonk'tan geldi.
"Fatih Terim'den benim için bir piyango bileti almasını isteyeceğim" demişti Aziz Pierre.
Benim için de bir tane alsa çok sevinirim. Bana amorti bile çıkmıyor da.
Bazı insanların şanslı doğduklarına inanırım.
Fatih Terim de en tipik örneğidir.
Terim "Bazen insan kendi şansını kendi yaratır" dese de hayatı boyunca yanında olan şansı inkar edemez herhalde....

21.06.2008

Bunu Ancak Türkler Yapar

Bu turnuvada Avrupa'nın en iyi futbol oynayan takımı değiliz belki. En çok koşanı, en çok savunma yapanı, en çok hücuma çıkanı da değiliz. Ama kuşkusuz en tuhafı, en acayip işler yapanıyız!
Sadece 10 dakikalığına galibiyet yaşayak yarı finale çıkan bizden başka bir takım olmuş mudur acaba?

Teknik yorumlar yapmak istiyorum aslında ama 3 maçımızı son dakikalarda attığımız gollerle kazanmışsak, bunlardan birini 120 dakikanın sonunda yaşamışsak sanırım öncelikle kondisyonerimizin hakkını vermemiz gerekiyor.

Volkan'ın yokluğunda saçma bir gol yemiş olsa da Rüştü'nün harika performansını, Hamit'in bekte sıkışmadığı zaman oynadığı yaratıcı oyunu, 119. dakikada yediğimiz golün ardından yerde yatan arkadaşlarını ayağa kaldıran oyuncularımızı kimse kolay kolay unutmayacaktır.

Euro 2008 yıllar sonra da hatırlanacaksa eğer bu bizim sayemizde olacaktır.

20.06.2008

Arsene Wenger Kupa Peşinde

En son 4 yıl önce şampiyon oldu.
En son 3 yıl önce FA Cup'ı kazandı.
Avrupa'da kupa aldığında yıl 1994'tü.
UEFA Kupası'nı kazanmaya çok yaklaşmıştı ama Galatasaray'ın O'na büyük bir sürprizi vardı.

Bu yıl transferde agresif davranıyor Arsenal. Zenit'ten Andrei Arshavin için 13 milyon £ parayı gözden çıkarmışlar. Eğer olursa bence süper transfer.

Adebayor, 24 milyon £ veren Barcelona'ya ya da Milan'a gidecek. Milan'a gitme ihtimali daha yüksek sanki. O'nun yerine Roma'dan Clichy transfer edilecek gibi gözüküyor.

Samir Nasri için ödeyecekleri rakam 12.5 £. Nasri, turnuvada 15-20 dakikalık periyotlarda oynayabildi. Bakalım Zidanelığını Arsenal'de konuşturabilecek mi?

Lehmann'ın yerine Fiorentina'nın kalecisi Sebastian Frey'i düşünüyolarmış.

Bu transferlerle Arsene Wenger önümüzdeki sezon istediği kupayı kaldırırsa, görevini tamamlamanın huzuruyla başka diyarlara göç edebilir. Bizim spor servislerine bolca haber olur.

10.06.2008

Bu Ülkeden Zico Geçti

Zico'nun Fenerbahçe'ye gelişi eskileri deyimiyle kerhen olmuştu. Başkasını bulamadık modu vardı yönetimde. İnsanların hafızaları ne kadar da kötü oluyor? Ben O'nun futbolculuk dönemine yetişemedim. Babamdan dinlediklerim yetmişti O'nu anlamaya. Dünyanın en büyük efsanelerinden biri ülkemize gelmişti ama biz kendimizi öyle tepelerde görüyorduk ki Zico'ya bile burun kıvırma lüksümüz vardı (Hala aynı burnu byüklük devam ediyor ama dayanağı nedir anlayabilmiş değilim)
Teknik direktörlük kariyeri Japonya'dan ibaretti. Öyle ya Chelsea'yi, Milan'ı Şampiyonlar Ligi şampiyonu yapmayan teknik direktörün Samandıra'da ne işi olabilirdi ki? Japonlar O'nun çalışma odasını hala boş tutuyorlar. O'na olan saygılarından!
Bugün gazetelerde Zico'yla anlaşmaya varılamadığı yazıyordu. Beklenen son gerçekleşti. Takımı şapiyon yapamayan teknik direktörün kellesi tiz vurula! Bu anlayışla nasıl kalıcı ve sağlıklı bir başarı elde edeceğimizi gerçekten çok merak ediyorum.
Sessiz sedasız gelmişti takımın başına.Sessiz sedasız da gitti. Eminim Daum gibi medyaya sansasyonel açıklamalar yapmayacak. Basına hiç malzeme vermeycek. Birşey sorulacak olursa kibarca herşey için teşekkür edecek. Keşke O'nun gibi biri daha olsa...

9.06.2008

Ofsayt Hocam!


Tamam, Portekiz maçında çok kötü oynadık.
Oyuncu seçimleri, mevki seçimleri bence de hatalıydı.
Direkler olmasa Portekiz 5 tane atacaktı, ona da tamam.
Ofsayt taktiği yapmak nedir???
Nolur biri bana bunu açıklasın!
Fatih Terim önceki yıllarda da bu taktiği hep kullanırdı. Ama o zamanlar yıllarca büyük turnuvalara katılamamış, nispeten ezik bir takımdık. O zamanlar futbol da şimdikinden farklıydı. 2008 yılında hala ofsayttan medet umulur mu?

5.06.2008

En İyi Oyuncum Cantona'ydı

Sir Alex Ferguson'a şimdiye kadar birlikte çalıştığınız en iyi oyuncu kimdi diye sorduklarında cevabı Cantona olmuş. Ferguson "Ne zaman Tanrım işte şimdi bir gole ihtiyacımız var desem, Eric o anda golü atardı. Ve harika bir karakteri vardı" demiş.

Bu adamda şeytan tüyü var, eminim. Benim de en sevdiğim futbolcuların başında geliyordu. Formasının yakasını kaldırması bile O'nun diğerlerinden ne kadar farklı olduğunu gösteriyordu. Asi bir adamdı, taraftara uçan tekme atardı, rakiplerle dalaşırdı çünkü haksızlığa dayanamazdı. Aylarca süren cezalar almasına rağmen başka hangi oyuncu teknik direktörü tarafından böyle nitelendirilebilir ki ? O bambaşkaydı. Ryan Giggs de otobiyografisine şimdiye kadar birlikte oynadığım en iyi oyuncu Eric'ti yazmış.

Aranızda O'nun dönemine yetişemeyen varsa yapabileceği tek şey daha erken doğmadığı için üzülmek...

Ronaldo Madrid Uçağında


Cristiano Ronaldo'nun Real Madrid'e gideceğini hafta başında manevi babası açıklamıştı. Az önce Guardian'da kendi sözlerini okudum. Eğer Manchester United'a ve bana söyledikleri rakamları verirlerse Euro 2008 sonrası Madrid yolcusuyum demiş.

Ferguson 2010 yılında United'ı bırakacağını açıklamıştı. Açıkçası ben Ronaldo'nun Ferguson bırakmadan United'ı bırakacağını düşünmüyordum. Ama Real Madrid'in teklifi öylesine cazip ki insanı dinden imandan çıkarır. Ronaldo'yu Manchester yolundan çoktan çıkarmış.
Real Madrid Bechkam'ı, Van Nistelrooy'u hatta geçen yaz fitness hocasını United'ın elinden aldı. Buna rağmen Ferguson oyuncusunun gitmeyeceğinden çok emindi. Biz Real Madrid'in tacizlerine alışkınız diyordu. Ronaldo'nun bugünkü açıklamalarına tepkisi ne olacak çok merak ediyorum.

Her ne kadar Beckham benim yolumdan gitme diye öğütlediyse de Ronaldo kendi bildiğini okuyacak gibi gözüküyor. Kariyerinin sonunda O'nun da yolu Amerika'ya düşecek mi hep birlikte göreceğiz.

31.05.2008

Gökhan Gönül Sakatmış?!?

Ne Roberto Carlos ne başka biri. Geçtiğimiz sezonun tartışmasız en iyi transferiydi Gökhan. Beklediğimizin çok üzerinde bir performans ve gelişim gösterdi.

Sezonun son 4 maçında Gökhan Gönül'ün performansını görünce açıkçası çok kızmıştım.

Kötü değil sakatmış, bilemedik. İşin ilginç yanı gazetelerde bu konuyla ilgili tek satır bile haber yoktu. Sadece bir maçtan önce Gökhan'ın sakatlığı var, oynayıp oynayamayacağı maç günü belli olacak diye bir haber çıkmıştı. Biz de önemsiz birşey sanıp, sakatlığının geçtiğini düşünmüştük.

Önümüzde üç ihtimal var.

1) Fenerbahçe'nin doktorları doğru teşhisi koyamadılar. Hatırlarsanız Roberto Carlos için de 15 gün sonra sahada demişlerdi.

2) Gökhan bilerek ve isteyerek sakat sakat oynatıldı. Sakatlığının ilerlemesi, her futbolcunun hayali olan Avrupa Şampiyonası'nda oynayamama gibi ihtimaller hiç düşünülmedi.
Üstelik Chelsea maçında gördük ki Önder Turacı, Gökhan Gönül'ün yerini doldurabiliyor. Zorunluluktan da olsa; Chelsea maçında oynatacak kadar güvenilen bir oyuncunun lig maçlarında as oyuncunun sağlığını tehlikeye atmamak için oynatılması gerekmez miydi?

3) Hiçbir Fenerbahçe muhabirinin bu sakatlıktan haberi yoktu. O yüzden hiçbiri Gökhan sakat sakat oynuyor demedi.

Milli takımda oynayamayacak olması hem futbolseverler için hem milli takım için hem de kendisi için çok üzücü. Belki oynasa hayatını değiştirebilecekti. En kötü ihtimalle çok önemli bir tecrübe kazanmış olacaktı. Ama olamadı.

3,5 Milyon Avro


Emre Belözoğlu transferini yazmıştım dün. 3,5 milyon avro'dan söz etmeyi unutmuşum. Hadi Roberto Carlos'u, Kezman'ı anlarım da 3,5 milyon avro Emre'ye nasıl verilir onu anlamam.
Yarın Mehmet Topuz 4 milyon avro'dan aşağısına oynamam derse, şaşırmayın. Hakkıdır!
Ekleme: Transferle ilgili resmi duyuru: http://www.fenerbahce.org/icerik/haber/11967/ burada.
Yalnız bu habere bakıp Emre'nin sadece Inter ve Newcastle'da oynadığını sanıp yanılabilirsiniz. Galatarasaray'da da oynadı kendisi. Sanırım haberi hazırlayan arkadaş bunu bilmiyordu ya da ...

30.05.2008

Fatih Terim de Mi?


Emre Belözoğlu'nun Fenerbahçe'ye transfer olduğu haberlerini hazmetmeye çalışırken, bilgisayarıma "Yeni Teknik Direktör Fatih Terim mi?" haberi düştü.
Olmaz öyle şey, tribünler kabul edemez diyorum kendi kendime ama Emre'nin transferiyle birlikte düşününce mantıklı geliyor.
Emre, Terim olmasaydı Fenerbahçe'ye gelmeyi kabul etmezdi sanki.
Terim kupa almak istiyor. Milli takımla kupa alamayacağı aşikar. Türkiye'de de en büyük potansiyel Fenerbahçe.
Tüm bunların bir şaka olmasını o kadar çok istiyorum ki....

İnanmak İstemiyorum


Bu fotoğrafı görünce gerçekten gözlerime inanamadım. Emre'nin bir benzeri buldular giydirdiler formayı dedim. Ama Lig TV ana haber bülteninde Emre'nin transfer haberi çıkınca işin ciddiyetini anladım. Hala inanmak istemiyorum.
Emre, İngiltere'ye gidip de kendini bir adım bile geliştiremeyen yegane futbolcu.
Basın tribününe hareket çeken yegane milli takım kaptanı.
Görüyorsunuz, Emre'den 1 tane var, diğerlerinden yüzlerce.

Çarşı'nın Ardından (2)




Gün geldi gülümsettiler...


Gün geldi işte budur dedirttiler...


Gün geldi tehlikeyi önceden sezdiler...

Çarşı'nın Ardından


Youtube kapatılmadan önce boş zamanlarımda Çarşı'nın videolarını izlemekten keyif alırdım. Sadece "tribünlerde görmek istediğim görüntüler" değildi tabi ki sebebi.

Bir duruşu vardı Çarşı'nın. Anarşist bir duruştur evet. Belki de bu yüzden karşı oldukları şeyleri söylemeyi tercih ettiler. Sevdiklerini biliyoruz zaten.

Bir gün gezegenlikten çıkarılan Pluton'u sahiplendiler, başka gün ırkçılığa maruz kalan Eto'o'yu.

Ermeni sorunu bile Çarşı ile çözüldü Beşiktaş civarında. Alen'in bu ülkede sahiplenilmesi diasporacılara örnek olarak gösterilir mi bilemiyorum ama elimizde önemli bir kanıt olabilir.

Kabul etmek gerekir ki ülkemizdeki en yaratıcı tribün grubuydu. Onlar tezahüratları (çoğunu)yarattılar, diğerleri aynı tezahüratları kendilerine uyarladı. Futbol oyunu bir şovdur denir ya, sahada oyuncular şov yapamasa da Çarşı açığı onlar adına kapattı hep. Öyle an geldi ki, sahaya değil tribünlere kaydı gözümüz.

Yazdıklarım sadece bir futbolsever olarak gözlemlerim. Çok kötü yanları da olabilir Çarşı'nın bilemiyorum. Ama biliyorum ki İnönü'ye gittiğimde birşeyler eksik olacak artık.

27.05.2008

Women's Cup

Şampiyonluk coşkusu... Ve tribünler dolu...


Teknik direktörü Marta'yı teselli ederken


Frankfurt'un milli oyuncusu Prinz şampiyonluk sonrası ropörtaj verirken