17.05.2008

Büyük Konuşmayacaksın Arkadaş!


Sadece 2 yıl önceydi. Televizyonlarda, İsviçrelilerin kadınları Dünya Kupası'ndan kaçıp kendi ülkelerine sığınmaya davet eden reklamları yayınlanıyordu. Futbola değil kadınlara vakit ayıran erkeklerin bir tek kendi ülkelerinde var olduğunu vurguluyorlardı reklamda.

20 gün sonra Avrupa Şampiyonası'na ev sahipliği yapacaklar. Küresel ısınma Alpler'de kar bırakmayınca, futbola sarıldılar.

2006'daki reklamın 2008'de gerçekleşmemesi için tonla para döktüler.

Ne demiş atalarımız, büyük lokma ye büyük söz söyleme!

15.05.2008

UEFA Kupası da Neymiş


UEFA kupası final maçı vardı dün Show TV'de. saat 23:30'da başladı. Şöyle ağız tadıyla bir maç seyretmek için ekran karşısına geçtiyseniz kutu açma yarışmasıyla hepten siniriniz bozulmuştur.

Ülke olarak en çok değer ve anlam yüklediğimiz kupadır oysa ki bu kupa. Uluslararası platformdaki yegane başarımız. 8 yıldır dilimizden eksik etmediğimiz belki de tek şey. Ama işte Televizyon tarihinin en anlamsız yarışma programlarından birine -neyle yarışılıyor henüz anlamış değilim ama- yenik düşüyor UEFA kupası final maçı.

Avrupa Şampiyonası'nı nasıl olsa ATV de veriyor diye Lig TV'mi iptal ettirecektim, hemen vazgeçtim. Avrupa Şampiyonası yerine Avrupa Yakası'nı yayınlayabilirler, belli mi olur?

Fener'in Drogba'sı Mı?


Kezman geçen günkü ropörtajında; "Daha önce PSV'de Hasselink, Chealsea'de Drogba ve Atletico'da Fernando Torres ile beraber oynadım. Bu üç oyuncu da fiziği kuvvetli, mücadeleci oyunculardı. Alex bu 3 isimden de farklı özelliğe sahip. Daha yetenekli ve topla çok daha etkili bir oyuncu. Kendi oyun tarzımı bu yüzden biraz değiştirdim.Alex bana saygı gösteriyor çünkü onun için sahada ne kadar zor işler yaptığımı biliyor. Ona her saniye yardımcı oluyorum" demiş.

Kezman PSV'deyken Hasselink O'nun için sahadaki zor şeyleri yapıyordu. Kezman da golleri sıralıyordu. Chelsea'de Drogba, Atletico'da Torres'di O'nun için çalışan. Fenerbahçe'de Kezman Drogba rolüne soyunduğunu ima ediyor sanki...

BFL 2. Kademe Maçları Sona Erdi

Kadınlar Futbol Ligi'nde 2. Kademe hafta sonu oynanan maçlarla sonuçlandı. Sonuçlar şöyle:

1. Grup
11 Mayıs 2008 14:00 Mersin Camspor 7-0 Malatya Gençlik ve Spor
11 Mayıs 2008 14:00 Yalıspor 2-1 Mersingücü Cengiz Topelspor

2. Grup
11 Mayıs 2008 12:00 Bucaspor 3-2 Trabzonspor A.Ş.
11 Mayıs 2008 14:00 Zeytinburnuspor 1-7 Bursa Sağlıkgücü Gençlikspor

3. Grup
10 Mayıs 2008 16:00 Adana İdmanyurduspor 0-4 Gazi Üniversitesispor
11 Mayıs 2008 12:00 Sakarya Güneşspor 2-0 Konak Bel.

12.05.2008

Ya Hep Ya Hiç

Siyahların ve beyazların takımıdır Fenerbahçe. Daha sarı-lacivert bir ifadeyle ya hep ya da hiçtir felsefemiz. Yalnızca bizim değil rakiplerin felsefesi de budur. Ya serde Fenerbahçe'yi yenip şampiyon olmak vardır ya da hiç şampiyon olmamak. Başka hiçbir takımı yenmek bu kadar keyif vermez futbolseverlere. Bu kadar keskindir Fenerbahçe nefreti.

Fener'in Fener'den başka dostu yoktur. Şampiyon olamadıysak sebebi Fenerbahçe aleyhine kurulan "Kutsal İttifak"tır. Şampiyon olursak "İşte taraftar işte şampiyon"dur.

Dedim ya sevilmiyoruz diye, bizim de sevmediklerimiz var elbet. Ezeli rakibimiz kendi evinde, hem de küresel ısınma sendromu hat safhadayken tepemize litrelerce su yağdırınca tutamayız kendimizi. Bir sonraki maça Tema Vakfı'nın hazırladığı rivayet edilen "Suyunuzu Boşa Harcamayın" pankartıyla çıkar inceden bir dokundurma yaparız.

Yenilgiye tahammülümüz yoktur bizim. Teknik direktörümüz, kulüp başkanımız ya her maçı kazandırmalıdır ya da kapıyı dışarıdan kapatmalı. Dün gibi hatırlarım Venglos döneminde 3000 kişiye oynanan maçları.

Bir oyuncuyu sevdik mi kimse tutamaz bizi. Boş kaleye gol atamasa da en kritik penaltıyı kaçırsa da her maç bağrımıza basarız. En güzel tezahüratları O'na yazarız. Maç sonları tüm tribünleri selamlatırız. Severiz işte, severken sebep aramayız.

Öyle her takıma karşı iyi futbol oynamayız. Şampiyonlar Ligi'nin en klas takımları olmalıdır karşımızda aksi takdirde kendimizi zorlamayız. Inter'i sahadan sileriz ama İBB ile uğraşamayız.

İstediğimizi almayı biliriz biz. Sınırsız yabancı istiyorsak, sınırsız yabancı istiyoruzdur. Kimse bizi durduramaz. Gerekirse Gökçek Vedersonlar, Mehmet Aurelio'lar kaplar takımımızı. Ama işi "Mert Müller" kadar da ileriye götürmeyiz. Tadında bırakmayı biliriz icap ederse.

Tahammülümüz yoktur ama gönül almayı da biliriz. Zico'yu istifaya çağırıp küstürürüz. Sonra barışabilmek için türlü taklalar atarız. Bu uğurda Çarşı'nın Runje için kullandığı tezahüratı bile kullanırız, gocunmayız.

Transferde ayarı tutturamayız. Yerinden kımıldamaya korkan Maldonado'yu da alırız, 34 yaşında sol kanadın tozunu atan Roberto Carlos'u da.


En önemlisi bizim için vefa bir semt adının çok ötesindedir. Şampiyonluğu kötü oynadığımız bir maç sonucunda Galatasaray'a kaptırmış olsak da sahamızdaki son maçımızda takımımızı alkışlamayı biliriz. Bugüne kadar hiç yaşamadığımız belki şampiyonluktan bile çok istediğimiz Şampiyonlar Ligi çeyrek finalini bize yaşattıkları için teşekkür ederiz. Bize yaşatılan mutlulukları, onuru unutmayız.

Aslında bilinçaltımızda çoktan yerini almıştır, şampiyonluğun/kupanın önemli olmadığı. Bütün Fenerbahçeliler bilir ki "Fenerbahçeli olmanın gururu bizlere yeter".

11.05.2008

O Açıklama


1996 yılına dönmüşken Aykut'un o meşhur açıklamasına yer vermesem olmazdı.

Aykut bu ülkenin en centilmen oyuncularundan biriydi. Aykut'un gizli jübilesi başlıklı yazımda Aykut Kocaman'la ilgili düşüncelerimi yazmıştım zaten.

Trabzonspor'u yenip şampiyonluğu büyük ölçüde garantileyince Aykut meslektaşlarını da düşünerek bir açıklama yapmıştı. O zamanların başkanı Ali Şen kendisiyle farklı frekansta olduğundan fair play ödülü vermek yerine Aykut'u takımdan göndermeyi tercih etmişti.

Anlamsız Bekleyiş


Blog yazmaya karar verdiğim günlerde arşivimi karıştırırken rastlamıştım bu habere.Bugüne kadar saklamıştım ki son maçımızı Trabzonspor'la oynar şampiyon oluruz, ben de arşivimden bu haberleri çıkarır çarpıcı bir haber yaparım. Nereden bilebilirdim ki şampiyonluk şansı hala devam ederken Fenerbahçe'nin Trabzonspor'a yenileceğini?

Oysa 1996 yılında durum bambaşkaydı. Belki dünkü maça değil de 2 hafta önceki Galatasaray maçına daha çok benziyordu. Yenenin şampiyon olacağı bir maçtı. Fenerbahçe yenmiş şampiyonluk kutlamalarına başlamıştı. O günlerde Oğuzlar, Aykutlar, Rüştüler vardı kadroda. Sanki Onlar oynadıkları maçlara daha bir sıkı sarılıyorlardı, ne dersiniz?